6 Ocak 2016 Çarşamba

Herkese yeniden merhaba,
bugün sinemayla ilgili bir şeyler karalamak istedim. Dedim moda vs  gelir, geçer. Sinema ise bize farklı bakış açıları sunar. Günün gerçeklerinden uzaklaşmamızı sağlar; farklı bir dünyaya götürür bizi.


Ben çocukluğumdan beri abim sayesinde belki de fantastik filmlere bayılırım. Masallar, olmayan ülkeler, dünyalar, yaratıklar tabiri caizse hassstasıyım. Hayalperest bi insanım ve bundan besleniyorum. İlham kaynağım hayaller, olmayacak denilen ne varsa oldurmak. Bu demek değil ki hebele hübele hayat bayram her şey güzel diye sırıta sırıta yaşıyorum. Herkesin bir koruma kalkanı vardır. Bazısı gerçekten görmezden gelerek düz yaşar hayatı, bazısı da vardır ki kaosun ortasında bile kendi alanını yaratır. Ben istiyorum ki insanlar kendi alanlarını donatsınlar. Çevrenize bir bakın. Arkadaşlarınızın zevkleri, beğenileri, hayatta attıkları adımlar, korkuları, eleştrileri her şey aynı. Aynılaşıyoruz. Birbirimize katacağımız birşey kalmıyor. Aynı şeylerden haberdarız. Bizimle aynı olanı beğeniyoruz. Bizden farklı olanı eleştrip yerin dibine sokuyoruz. Hayatımız yaftalamak üzerine kurulu. Etiketlemek ve etiketlerden kurtulmakla geçen bir hayat gerçekten yorucu. Kendimizi ya da başkalarını belirli kalıplara sokmadan her güne ben zaten çok şey biliyorum diye değil bilmediğim ne kadar çok şey var diye başlayıp keşfetmeye açık yaşamak daha güzel sanki. Ne dersiniz? Haydi beraber keşfedelim!


Bu yazının konusuna gelirsek, belki de duyduğunuz bildiğiniz ya da yanına yaklaşmayı dahi düşünmediğiniz fantastik çocuk filmleri. Çocuk filmleri yazdığına bakmayın bazıları çocuklara hiç uygun değil ve onları özellikle belirteceğim. Hepsinin ortak noktası çocuk oyuncular ve sınır tanımayan farklı dünyalar. O yüzden tüm önyargılarınızı bir yana bırakıp garip yaratıklarla olmayan ülkelerde bir yolculuğa hazır olun.


1- E.T.
Filmimizin konusunu bilmeyenler için özetleyecek olursam bir tatlı uzaylı kardeşimizin dünyaya düşüşü ve sıradan bir ailenin adeta yeni bir ferdi haline gelişi.  Yalnız bu uzaylı bildiğiniz uzaylılar gibi değil, tamam yine çirkin ama böyle şapsal suratlı, sempatik, insancıl. Uzaylımızın dünyaya geliş amacı  aman ben şu dünyayı ele geçireyim de insanları da kölem yapayım değil yani. Hem çok eğlenceli hem de çok dokunaklı, hüngür hüngür desem abartır mıyım kim biliiir? Ama hepsi bir yana Türk versiyonu 'Badi' bir yana. Badi ya ismi bile ayrı havalı(!) E.T' nin ismini söyleyişi meşhurdur mesela 'Badi' ne kadar etkileyici söylenebilir. Düz adam Badi.




 Filmi düşününce benim gözümde bir bisiklet sahnesi, bir parmak sahnesi bir de minik Drew Barrymore canlanır. Kadın hep tatlı hep güzelmiş <3



Bisiklet sahnesini unutup hatırlamak isteyenler e madem oturdunuz baştan sona bi izleyin derim.

2-Jumanji
Kesinlikle efsanelerden bir tanesi de Jumanji. iki kardeşin anne babaları evde yokken buldukları bir oyunun onları yönlendirmesi sonucu çıktıkları bir serüven düşünün. Aslında çocukken gördüğümüz kabusları izlemenin eğlenceli yolu Jumanji. Hani kabustan uyandığınız o ilk andaki oh rüyaymış hissi var ya heh bu kabusta Robin Williams da rol aldığı için illaki bir tebessüm yerleşecek yüzünüze. Benzer filmler çekilse de ilerde yıldız olacak çocuk oyuncalarıyla bu film kesinlikle ayrı bir yerde. Biz ablamla izlemiştik bu filmi ve ismini hiç doğru hatırlayamadık malesef. 'Jumset miydi Jomanyo? Comborloko? Camiryoo?'



3-Gremlins
Çocukken bu filme hep televizyonda denk gelir, korkutucu kısımları gelene kadar izler bırakırdım. Adam akıllı baştan sona 1-2 sene önce izledim. Filmimizin konusu kısaca genç, kanı kaynayan, delikanlı, Aynalı Tahir Billy'nin babasının ona doğum günü hediyesi olarak aldığı yaratıkla (Gizmo) olan maceralarıdır. Fakat bu yaratığın bakımı pek de öyle kolay değil. İşte işin macera kısmı da burda başlıyor. İkinci dünya savaşında gremlin kötü huylu cin anlamında kullanılan bir terimmiş. Aslında bu bile filmi ufak çaplı özetliyor. Filmi korkunçlaştıran her şey bir o kadar eğlenceli ki bu da kötülüğün de bir çekiciliği olabileceğini ufaktan gözümüze sokuyor. Tüm çirkin, yaramaz yaratıklar bir yana Gizmo bir yana. Bu filmi izleyen küçük kızlar ebeveynlerine nasıl 'Gizmo istiyorum' diye ağladılarsa çılgınca bir furby akımı başlattılar. (benim furbym hiç olmadı, sanal bebeğim de olmadı teşekkürler) Gremlinsi izledikten sonra 'Bitmeseydi keşke' der misiniz bilmiyorum ama derseniz ikincisi de mevcut. Bu filmden sonra walkmaninizi, duvarda asılı posterlerinizi, ilk converseinizi hatırlarsınız ve şöyle bir çocukluğunuza seyahate çıkarsanız diye umuyorum. Bugünün korkutucu teknolojisini bir yana bırakın ve iyi yolculuklar!



4-The Neverending Story
Öncelikle 1984 yapımı bu film Michael Ende'nin kitabından uyarlamadır. Kitabın yazarı da dahil olmak üzere kitabı okuyan pek çok kişi bu filmi beğenmese de kitabı okumadıysanız sıfır beklentiyle gayet de tatlı bulabileceğiniz bir film. Meraklı kahramanımızın bir kitapçıdan aldığı kalın bir kitabın ilk sayfasını açmasıyla başlayan hikaye tam olarak bir çocuğun hayal dünyasının görselini sunuyor bizlere. Ayrıca bitmeyecek öykümüzün içinde de bir ejdarha var. Ama bu o bildiğiniz ejdarhalardan değil. Ben kitabı okumayanlardanım ama okuyacağım. Çünkü neden okumayayım ki. :( Bu filmle ilgili beynime kazınmış şeylerden biri de çocuk oyuncuların aşırı tatlı oluşu. Ben çocukken bu filmde ancak figüran olarak oynayabilirmişim diye de düşünmedim değil.



5-The Wizard Of Oz
Lyman Fraknk Baum tarafından 1900 senesinde yazılan kitabın 1939 senesindeki versiyonu adeta başlı başına bir blog konusu. Çünkü Türk versiyonu bile yapılmış olan bu filmin (Hani şu Ayşecik'in oynadığı biraz pamuk prenses serpiştirilmiş versiyonu:/ ) öyle ayrıntıları var ki hangisinden bahsedeyim? The Matrix, The Simsons, Lost, Back To The Future, Charlie And Chocalate Factory bu filme gönderme yapan ya da filmden etkilenmiş yapımlardan sadece bir kaçı. Örneğin matrixteki manyak karakterlerden biri olan Cyhper isimli arkadaşımızın 'Dorothy, is kansas going bye bye' sözüyle Dorothy'nin 'We are not in kansan anymore' na selam çakması pek de güzeldi. Dorothy demişken kendisi filmimizin kahramanı yol arkadaşları teneke adam, korkuluk ve aslanla birlikte tamamlanması gereken parçaları aradıkları korkutucu engellerle bir yolculuğa çıkar. O yol da, tüm eksiklikler de, iyiler ve kötüler hepsi birer semboldür aslında. Dorothy'nin o pırıltılı kıpkırmızı pabuçlarıyla çıktığı yolculuk çocuklar için fazla ürkütücü olabilir. Ben çocukken izlediğimde filmdeki kötü kalpli cadıyı mahalledeki bir teyzeye çok benzetmiştim ve malesef teyzeyi her görüşümde yolumu değiştirirdim. Son olarak o kırmızı ayakkabıların benzerlerini bu ara pek çok yerde gördüm. Demek ki birileri kendi yolculuklarına çıkmaya çoktan hazır bile. O zaman hazırlanın sizi 'Gökkuşağının ötesinde bir yer'e gönderiyorum.



6-Pan's Labyrinth
O eğlenceli yolculuklara biraz ara verip kesinlikle çocuklara uygun olmayan hayatın acımasızlığıyla dolu bir macera bu. Spielberg'in dünyasına yeteri kadar göz attık; şimdi sıra Del Toro'da. Pan's Labyrinth karanlık ama yine de umudu barındıran bir masal. Del Toro'nun acımasıza kaçan gerçekçi bakış açısıyla çocukların masumiyetini, cesaretini, kötüye bile şans veren bakış açılarını harmanlandığı bu filmde renkler bile filmin havasına o kadar güzel uyuyor ki. Film İspanyol iç savaşı esnasında küçük bir kız çocucuğunun da hayatın acımasızlıklarına karşı verdiği kendi savaşını, bu savaştan kendi yöntemleriyle kaçışını anlatıyor. Küçük kahramanımız Ofelia diyor ki 'Gerçekler sizi sardığında tek sığınağınız hayal gücünüzdür.'



7-The Fall
Küçük Alexandria'nın hastanede tanıştığı Roy ona kendi yaşamındaki sancılarından, iç dünyasından esinlenerek bazı hikayeler anlatmaya başlar. Beraber yarattıkları bu hikayelerle küçük bir kız ve adamın arkadaşlığı her geçen gün derinleşir. Biz filmi küçük kızın bu hikayeleri kendi hayal gücüne uyarlanması olarak seyrediyoruz. Açıkçası ben tekrar izlemeye cesaret edemiyorum çünkü ilk izleyişimde çok fazla ağladım. Evet çocuk kahramanlı ama bir çocuk filmi asla değil. Anlattığım tüm filmlerin çok güzel soundtrackleri var ama bu fiminkinde bir 'Yaz müziği' var ki Tamburada isimli tanışmanızı tavsiye edeceğim grup yapmış ve her dinlediğimde filmi yeniden izlemiş gibi oluyorum. Tabiri caizse 'Damar' ama bayat, duygu sömürüsü yapan bir film de değil. Masal tadını tümüyle veren görselliği, oyuncuların içtenliği ve filmle bütünleşmiş müzikleriyle bu filmi kesinlikle izleyin.



8-The City Of Lost Children
Jean Pierre Jeunet diyince çoğunluğun aklına parmaklarındaki ahududuyu yiyen Amelie gelir. Amelie'ye lafım yok. En can sıkıcı anları şenlendirecek kadar pozitif, neşeli, oldukça muzip bir film. Benimse Amelie'ye ek olarak(teşekkürler abiciğim <3) Delisecatessen yani Şarküteri ve bir de bu güzide Kayıp Çocuklar Şehri geliyor. Bu film adeta resimli bir masal kitabı. Öyle rengarenk değil. Filmin geneli sarı, kırmızı, gri tonlarında. Aynı tonlarda olması filmin karanlık kısmını ön plana çıkartıyor sanki. Konusuna gelecek olursak manyak bir abimiz var bu rüya göremediği için çocukları kaçırıp onların rüyalarını çalıyor. Tabi bu çocuklardan bazıları cesur çıkıyor ve bu abimizi bozguna uğratmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Rüya görme yetisini kaybetmek bile hayatımızdan ne çok şeyi görürebilir hiç düşündünüz mü? Konusuyla bile fark yaratan 95 yapımı bu filmi tatlı Fransız aksanlı çocuk oyuncular, suluboyayla boyanmış gibi puslu görselliği, o zaman için iyi sayılabilecek efektleri için izleyin derim.



9-Howl's Moving Castle
Son iki Hayao Miyazaki'nin en sevdiğim animeleri olsun istedim. Sanırım bu dünyada en saygı duyduğum, hayran olduğum adamlardan biri.
Ben ne zaman sıkılsam, bunalsam Miyazaki animeleri beni neşelendirir. Biz de hayal kuruyoruz ama onun hayal gücünün ve yeteneğinin sınırı yok. Bu kadar yağlama ballama yeter mi? Ben yetmez diyerek bu filmde göreceğiniz tatlı korkuluğu bana hayal kurmayı hatırlatsın diyerek sağ koluma kondurdum. Yürüyen Şato'nun  konusuna gelecek olursak, yaşlı bir büyücü tarafından cezalandırılan Sophie bu cezadan kurtulmak için çıktığı yolda filmimize adını veren Yürüyen Şato'dan içeri girer ve hikayemiz başlar. Bu filmi anime olması dışında diğerlerinden ayıran bir diğer özelliği de minik de bir aşk hikayesi içermesi ve tabiki diğer Miyazaki animelerinde olduğu gibi harika müzikleri <3



10-Sprited Away
Miyazaki'yle tanışmak için en ideal animelerden bir diğeri olan Ruhların Kaçışı ailesiyle yeni bir kasabaya taşınmak üzere yola çıkan Chihiro'nun ailesini kaybetmesi ve onları bulmak için verdiği mücadeleyi anlatıyor. Chihiro bu mücadele esnasında pek çok farklı karakterle karşılaşır ve hepsiyle ayrı ayrı ileşiminden bir hikaye çıkabilir aslında. Miyazaki'nin diğer animeleri de hayatın gerçeklerine ağır göndermeler ve eleştiriler yapmaktadır. Ruhların kaçışı da aslında bugünkü hızlı tüketime, insan ilişkilerindeki yozlaşmalara göndermelerde bulunur. O detayların,  renklerin yanında kendi hayatınızı şöyle bir sorgulatır size. Anime sevenler zaten sever ama sevmeyen de bu animeyle sevmeye başlar bence.  Hele Chihiro'nun merdivenden indiği bir sahne var ki her izleyişimde kikirdiyorum<3 Benden size tavsiye İngilizce seslendirmeli izleyin. Ben orjinalinden daha çok beğendim.



Uzun zaman sonra bir şeyler yazabildiğim için mutluyum. Bugünkü blog yazımı müzikleriyle bana eşlik ederek yüzümde tebessümle yazmamı sağlayan Oscar and the Wolf, Vance Joy, Rizzle Kicks, Londan Grammar ve Ella Eyre'e teşekkürü bir borç bilirim.
 Dipnot: Star Wars tabiki aklımdaydı ama birazcık soğusun onunla ilgili de bir yazı gelecek. O zamana kadar may the force be with you :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder